Bugün 6 Mayıs Hıdırellez günüdür. Hıdırellez’i yeni nesil neredeyse bilmez. Çünkü bizim çocukluğumuzdaki Hıdırellez’in keyifle geçen günlerini onlar çoğunlukla yaşamamışlardır. Eskiye ait örflerimiz, ananelerimiz unutulmaya yüz tutunca Hıdırellez bundan geri mi duracaktı. O da toplum hafızasından yavaş yavaş silinmeye başladı desek yeridir. Haftanın bu ilk günü gelin eskiden Hıdırellez denilince Trabzon’da ne anlaşılırdı, o gün nasıl kutlanırdı Mazideki Trabzon sayfamızda ona bir pencere açalım.

Çok değil bundan seksen küsur sene önce yani 1940’lı yıllarda Trabzon’da Hıdırellez günlerini anlatan bir dönemin etkili gazetecilerinden merhum Cemal Rıza Çınar (Osmanpaşaoğlu’na) kulak verelim.

HIZIR İLE İLYAS’IN KAVUŞMA GÜNÜ

İnanış o dur ki biri deryada diğeri karada yaşayan iki ezeli ve efsanevi kardeş vardır: Hızır ile İlyas. Bunlar 365 günlük bir hasret ve ayrılığın bütün acılığını tattıktan sonra senede bir defa birbirine kavuşurlarmış. İşte o gün 6 Mayıs’tır.

Hıdırellez denilince bir özleyiş ve arzunun tatmini hissedilir. Soğuk ve sıkıcı günlerden sonra canlanan tabiat karşısında duyulan haz ve zevkin sınırı yoktur. Bunun için o gün herkes kendisini kırlara, yeşilliklere, hayat ve harekete atar. Solan ve ölen bir yılın unutulması, hayat bulan yeni bir yılın yaşanması, iki kardeşin birleştiği günlerden sonra başlar. Ne takvimlerin kaydettiği fırtınalar ne de hırçın ve üzücü havalar artık eskide kalmıştır.

HIDIRELLEZ UNUTULMAZ, DAM ALTINDA DURULMAZ

Hıdırellez. haziranın birinci günü eski Kameri takvime göre mayıs ayının altıncı gününe tekabül eder. Bu, arkamızda uzun ve sıkıcı bir kışı bırakarak hakiki bahara girdiğimizin ve yüzümüzü yaza çevirdiğimizin ilk günüdür. Eskiden Trabzon’da alışveriş merkezleri, kafeler olmadığından kötü havalarda erkekler kahvehanelere, kadın ve çocuklar evlere hapsolduğundan bütün kış süresince dört duvar arasında yaşamağa mahkûm olan Trabzon halkı, bugün de kırlara, bayırlara çıkardı.

Bir mevsim boyunca birbirini göremeyen tanıdık dost ve ahbaplar Ruzi Hızır da birer mahşer haline gelen sayfiyelerde karşılaşıp buluşurlardı.  Bu günü vesile ederek bir günlük dahi olsa israfa yol açmamak şartı ile her sene, neşe ve eğlence içinde yaşanılması icap eden hayırlı ve ananevi bir gün olarak bilinirdi. Eskilerin “Hıdırellez unutulmaz, dam altında durulmaz” dediklerini unutmamak lazım.”

ÇİFTEÇAMLIK’TA HIDIRELLEZ

Bu gün Çifteçamlık neresidir diye sorsak ihtiyar delikanlılardan başka bilen bulunmaz. Çünkü eskinin kocaman çam, sedir ve ladin ağaçlarıyla bezeli olan çamlığın yerinde bugün bir mahalle ile Ahievren Göğüs Kalp ve Damar Cerrahisi Hastanesi bulunmaktadır. 1940’lı yıllarda Boztepe henüz fidanlık halindedir. Dolayısı ile şehrin o yıllarda en önemli sayfiye alanı Soğuksu ve Çifteçamlık’tır.

Çifteçamlık’ın eski yıllarda şehir için bir önemi de Trabzon’da Hıdırellez’in en civcivli, şatafatlı, hatta haşmetli sahnesi oluşudur. Hıdırellez günü Çifteçamlık’ta toprak görünmeyecek tarzda zemin ailelerin serdiği halı ve kilimlerle dolar; horon, kemençe, davul zurna kırla giderdi.

Cemal Rıza Çınar 1940’lı yıllarda Hıdırellez’in Trabzon da nasıl geçtiğini köşesinde şöyle anlatır:

“Pek de sağlam söyleyemem amma yağmursuz geçen Hıdırellez’e 14 saat süren bütün eğlencesi ile dün şahit olduk. Uykusunu alamayanlar ses ve gürültülerle gözlerini açtılar:

-Kız, kömürü unutmadın ya?

-Semaver nerede?

-Tencereyi dikkatli tut, suyunu akıtırsın!

-Gözün çıkmasın! Az kalsın yalancı dolmaları dökecektin!

TRABZON’UN EĞLENCE GÜNÜ

Hıdırellez günü her sene  pırıl pırıl bir havada geçmez. Burası Trabzon. Bahar aylarının sisi çisesi bitmez. Nitekim 1946 senesinde böyle olmuş. Bakın o günün Yeniyol gazetesi Hıdırellez gününü nasıl anlatmış:

“Bu yıl ki Hıderellez: havanın bazen sisli, çiseli olmasına rağmen çok eğlenceli, neşeli geçti. Sabahın erken saatinden akşamın geç vaktine kadar otobüsler, kamyonlar, otomobiller; kadın erkek, çoluk çocuk sınıfsız bütün şehir Soğuksu, Boztepe, Değirmendere, Ayasofya semtlerine taşındı durdu. Kalabalık daha ziyade Soğuksu’da Çifteçamlık etrafında toplanmıştı. İçki, saz, söz, oyun, eğlence Trabzon’un göğsünü kaplamış, sanki bütün Trabzon sisli puslu hava içinde binbirgece masallarındaki şenliği yaşamağa susamış gibiydi. O derece de halk da eğlenme hevesi göze çarpıyordu