SUÇ KİMDE
Hepimizin ergenlik çağlarına, gençliğine, yön veren isimler vardır. Veyahut gençliğimizde kendimize “İdol” olarak seçtiğimiz isimler.
Bu isimler topluma da etki etmişler, aralarında yeni “ekoller” ortaya çıkarmış toplumu arkasından sürüklemiş isimlerdir bunlar.
Bunlardan birisi de Merhum Necip Fazıl Kısakürek dir.
Bu ismi hemen, hemen herkes hatırlayacaktır.
Necip Fazıl kitaplarında, romanlarında, şiirlerinde hep toplumsal konuları işlemiş, toplumun hatalarını ortaya çıkarmış ve bu hataların halledilmesi yönünde bazen yazmış bazense bu konuları romanlaştırmıştır.
İşte bunlardan biriside “Reis Bey” romanıdır.
Filme alınan bu roman hala daha güncelliğini korumaktadır.
Bu romanında Necip Fazıl toplumda menfi olayların müsebbibinin kim olduğu hakkında uyarıcı sahneleri ortaya koymuştur.
Doğrusu hem kitabını okumuş hem de filmini izlemiş bir kişi olarak, çok beğendiğim zamanının en güzel filmlerindendi.
Hatta hala daha Haluk Kurtoğlu’nu o haliyle hatırlarım.
Filmin en meşhur sahnesi. Emekli olan bir Hâkimin bir kahvehanede yapılan aramada kahvehanedeki kötü niyetli insanların suç aletlerini (kesici bıçak, çakı, esrar, eroin) çaktırmadan Reis Bey’in cebine koymalarıydı.
Yapılan arama sonucun da esas suçlularda bir şey çıkmadığı gibi Reis Bey’in cebinde birçok suç aletinin ortaya çıkmasıydı.
Buna hayret eden görevliler istemeyerek de olsa onu tutuklamak zorunda kalmışlardı.
Mahkemede suçlu olarak hâkim karşısına çıkan Reis Bey’in o meşhur konuşması mahkeme heyetini de duygulandırır.
Neydi o konuşma.
“Ben diyorum ki; her fert başucuna, ‘suçlu benim! herkes suçsuz!’ levhasını asmalıdır!
Ben diyorum ki; yegâne kurtuluşumuz, herkesin herkesi affetmesindedir! daha ötesi kanunların sorumluluğuna girer.
Ama görüyorum ki anlatamıyorum… hissediyorum ama anlatamıyorum!
Çocuk ‘ağlayabilseydiniz anlayabilirdiniz!’ dedi.
Ağladıkça anlıyorum. Ağladıkça anlıyorum!
Artık bütün mantık hesaplarımı kaybettim!
Hem de öylesine kaybettim ki, Amerika’da bir cinayet işlense de dünya çapında bir ses sorsa, ‘katil kim?’… ‘Benim!’ diye haykırabilirim!
Soğuk kış geceleri köprü altında yatan çocukların vebali benim boynumda!
Gömleğimin yakasında!
İsterse çareme adli tıp baksın! fakat bir hastaneye girsem de, kan kanseri çeken hastalar görsem; ‘acaba onları bu hale ben mi getirdim?’ diye düşünüyorum!
Ben ne yaptım! uykuda, baygınlıkta, annemin karnında, babamın kanında hangi cinayeti işledim! hangi mukaddesi kirlettim ki, kendimi gelmiş gelecek bütün fenalıkların tek sorumlusu biliyorum! dışımda ne arıyorlar!
İçime doğru suçluyum ben!
Bir de kalkmış, belki kendimden birine, ondan öbürüne geçer, bir merhamet yangını çıkar, bütün ülkeyi sarar diye tımarhanelik bir hayalin peşine düşmüş gidiyorum…”
Evet her insanın Toplumsal bir sorumluluk duygusu taşıması gerektiğini ifade eden Necip Fazıl burada bu konuda ne kadar eksik olduğumuzu ifade etmeye çalışmaktadır.
Romanın kahramanı Reis Bey de kendisi ile yüzleşerek, Şunu ifade etmektedir. Benim cebime bu suç aletlerini kalyonlar suçlu değil.
Suçlu benim. Neden ?
Ben insan olarak görevimi yapmadım. Yani İyiliği tavsiye edip kötülükten men etmek. (“ Emr-i bi’l-Maruf, Nehy-i Ani’l-Münker”)
Değerli okurlarım şu soruyu kendimize soralım. Bu toplumun bu hale gelmesinde “SUÇLU KİM”.
Acaba ebeveyn dediğimiz anne ve babalar mı?
Yoksa her zaman suçlu bulduğumuz eğitim sistemi mi?
Bulunduğumuz çevre mi?
Arkadaş çevremiz mi? Bu soruları çoğaltabiliriz. Ama sonuç olarak ben şunu tavsiye ediyorum.
Gerçek suçluyu bulmak için aynaya bakmak yeterli, olacaktır.