Ancak 1941 senesine Vali Naci Kıcıman dönemine gelinceye kadar konunun hâlâ düşünce aşamasında olduğunu anlıyoruz. Trabzon’un yeni valisi Kıcıman “Şehrin kuruluşundaki talihsizliği yenecek ve Trabzon’un yüzünü denize çevirecek” çalışmaların içine girer ve şehirde birtakım incelemelerde bulunur. Dönemin Yeniyol gazetesi haberi büyük bir sevinç içerisinde duyurur.

Ancak yazı dizimizle yeni tanışan okuyucu için “Şehrin kuruluşundaki talihsizlik” cümlesi anlaşılır olmadığından kısa bir açıklama yapalım:

Resim: Sahil yolu geçmeden önce Moloz

2021 senesinde başlayan ve ilk önce Trabzon Büyükşehir Belediyesinin 80 yıllık eski meclis arşivine, sonraları da Yeniyol gazetesinin küflü sayfalarına dayanarak yazmaya çalıştığımız Mazideki Trabzon’da gerek belediye başkanları ve meclis üyelerinin gerekse dönemin aydınlarının üzerinde en çok durdukları nokta ve en çok tekrar ettikleri cümle buydu.

Yani şehir kuruluş itibariyle denize arkasını dönen, deniz kenarında olmasına rağmen deniz havasından istifade edemeyen, denize açılan cadde ve sokakların olmadığı bir Trabzon. Hatta konuyu TAKA gazetemizde “Denize Küskün Şehir” başlığı ile sayfamıza taşımıştık. O günlerden başka bir kesiti bu hafta tekrar gündem yapıyoruz. Zira 1941 senesinde yayımlanan yerel gazetemizde yeni açılacak sahil yolunun Trabzon’a neler katacağı şöyle anlatılmıştır:

“Trabzon’un en müstesna bir güzelliğe doğru yönünü değiştirecek çok esaslı ve çok yerinde bir karar karşısındayız. Hazirandan itibaren tatbik mevkiine konulacak olan bu çok yeni (sahil yolu ve sahil gazinosu) düşüncesi, bütün rağbeti celbeden ve bütün halkı akın akın içerisine alan en zevkli, en eğlenceli ve en mutena bir hayat sahası kuracaktır. Halkımızın en sıhhi şartlar altında kum ve deniz banyosundan istifade etmesi ve denizle göğüs göğüse en zevkli ve eğlenceli hayatı yaşaması esaslı olarak düşünüldü ve bütün sahil boyunca tetkikler yapıldı.”

İncelemeleri bizzat Vali Naci Kıcıman’ın yaptığını öğrendiğimiz yazıda valinin Çömlekçi ve Ganita sahillerini şehir nüfusu için kâfi genişlikte bulmadığını, bu iki sahilin o yıllarda lağım kanalları ile bulaşık olduğunu ve manzaradan mahrum  “koytu” bir yer olarak görüldüğünü anlıyoruz. Yapılan incelemede Mumhaneönü’nden Ayasofya önlerine kadar olan sahilin 60 bin nüfuslu bir şehir halkı için dahi yeterli genişlikte olduğu ve özellikle Ayasofya önlerinin daha temiz olduğu tespitleri yapılıyor.

AH ŞU RUSLAR!

Osmanlı Hükümeti zamanında Karadeniz sahillerinde tekerlekli araçlar için yolun olmadığını söylersek şaşırmayın. Trabzon-Akçaabat arasındaki yolun patika halinden şose haline getirilmesi Tanzimat sonrasında başlanan yol seferberliği ile gündeme gelmiş bu kapsamda 1874 senesinde Trabzon-Akçaabat arasındaki yolun yapımına başlanmıştır. 1911 senesine gelindiğinde Trabzon-Akçaabat yolu dağ ve tepelerin eteğinde, Karadeniz’in kenarını takip eden tam anlamıyla bir şose değilse de arabaların geçmesine imkân verecek kadar düzenli bir yoldur.

 

Bu yol bozulmuş veya bakımsız kalmış olmalı ki Trabzon’u, doğu ve batısındaki illere karadan bağlayan yolun yapımına Ruslar da işgal yıllarında önem vermiştir. Zira Rusların askeri gerekçelerle gerek sahil beldelerine gerekse iç bölgelere harp malzemelerini taşımak için Trabzon’da çok sayıda yol açtığı ve bu amaçla birçok mahalleyi yıktığı biliniyor. Mesela Giresun vilayeti sınırından başlayıp Trabzon ve Rize vilayetleri sahillerinden geçerek Batum’a giden yol o dönemde Rusların eseridir. Ancak 160 km uzunluğundaki bu yol uzun bir zaman ihmal edilmiş 1922 senesine gelindiğinde harap hâle gelmişti.

Hatta bu Rusların yaptığı yollarla ilgili eskilerin çok hikâyesini de dinlemişsinizdir. Bunlardan birini yaşayanlardan bizzat dinlediğimiz için aktarmadan geçemiyoruz. Kunduracılar caddesinin girişinde uzun yıllar kuyumculuk yapan rahmetli Eşref Altuntaş şöyle anlatmıştı:

 

“80’li yıllar, ANAP’ın “janjanlı” zamanları, Kisarna sapağında kahvede dönemin kudretli bakanlarından Fahrettin Kurt seçim konuşması yapıyor. Program bitip kahveden ayrılırken kapının ağzında oturan yaşlı bir adama Fahrettin Kurt sorar “Amca benden var mı bir isteğin” der. O da “Yok torunum, benim işim senle değil; Ruslarla” deyince Kurt şaşırır “Amca senin ne işin olur Ruslarla” diye sorar. Yaşlı adam “Bak torunum, bu yolu 100 sene önce Ruslar yaptı. O gün bugün gelip de buraya bir çakıl dökmediler. Onlardan şikâyetçiyim” der.

 

İLK SAHİL YOLU GÜZERGÂHI

 

Trabzon merkezde planlanan ilk sahil yolu Mumhaneönü’nden Ayasofya önüne yani sahiline kadar açılacak Trabzon-Akçaabat bağlantı yoludur. 1941 senesinde planlanan sahil yolu Yeniyol gazetesine göre Trabzon’un fethinden bugüne kadar el atılmamış, hayati öneme sahip büyük bir varlıktır. Yolun güzergâhı ise şöyledir:

Resim: Ayasofya altı sahil yolu inşa halinde

“Zağnos deresinin denize aktığı sahildeki küçük köprü üzerinden başlayarak sahili takiben Cumhuriyet mektebi önünden, kayalığın altından geçecektir. Bu yol üzerindeki bazı arsa ve binalar da belediyece istimlak edilecek, bu suretle yol genişletilecek ve sahil boyunca bir bulvar vücuda getirilecektir.”

 

VALİ KONAĞI NEDEN SAHİLDE YAPILMAK İSTENDİ?

Yeniyol gazetesinde verilen bilgiye göre Atapark’ın önünden sahile inen (Reşadiye caddesi) yolunun sonundaki Moloz mezarlığının park olarak planlanması düşünülmüş hatta sahilde bir vali konağının yapılmasının da planlandığı belirtilmiştir. Trabzon merkezdeki Zeytinlik mahallesinde bir vali konağı varken neden sahile bir konak daha yapılmak istenmiş? Çünkü gazeteye göre Zeytinlik’te bulunan vali konağının çok rutubetli ve güneşten mahrum gayri sıhhi vaziyeti, o güne kadar gelen valilerin hastalanıp Trabzon dan tez ayrılmasının en önemli nedeniymiş!

 

Fakat bugün sahilde bir vali konağı olmadığına göre bunun sadece görüş olarak ortaya atıldığını ancak uygulama şansı bulamadığını anlıyoruz. Bu durumda valiler neden Trabzon’dan erken ayrılıyordu? Bu da başka bir çalışma konusu.

 

İLK SAHİL YOLUNUN UZUNLUĞU

 

Peki, Trabzon’un ilk sahil yolunun uzunluğunu ve genişliği ne kadardı?

Bir de oluşturulan kaldırım ile deniz arasında 15 metreden 40 metreye kadar genişlik bulunduğu ifade edilmektedir. O yıllarda bu 670 metre uzunluğundaki yol güzergâhında 35 koldan lağım suları aktığını ve bunların birleştirilerek iki ana lağımla plaj yapılacak sahadan uzaklaştırıldığını öğreniyoruz.”

 

 DENİZ HASRETİ BİTECEK!

 

Moloz mevkiinde yapılması planlanan sahil yolu 1940’lı yıllarda şehirde bir heyecana neden olmuş, hatta bu yol ile birlikte planlanacak sahil gazinosu ve parkın şehrin denizle küskünlüğünü gidereceğine inanılmıştır. Konu yerel basına şöyle yansımıştır:

“Trabzon’dan çıkıp da içteki şehirlerimizin birinde uzun müddet kalmayanlar deniz hasretini bilmezler. Biz sahil çocukları için deniz hasreti ana baba hasreti kadar acıdır. Bu hakikati nefsinde tecrübe etmeyen anlayamaz. Trabzon’u tarihi kıymetinden fedakârlık yapmayarak modern bir şehir haline getirmek için esaslı imar işleri yapılıyor. Atapark’ın tesisinden sonra ikinci adımı Moloz’un imarı ile atmış bulunuyoruz. Bu mevkideki imar faaliyeti denize iniş fikrinin somutlaşmasıdır.

Resim: Sahilde yapılan Moloz Gazinosu

Denizin yanı başında açılacak geniş bulvar, yapılacak gazino, plaj ve nihayet park Trabzon içtimai hayatı için bir dönüm noktası olacaktır. Şehrin en kalabalık, dar, etrafı büyük binalarla sarılı kuytu parkın (Meydan parkını kastediyor) üst kısmındaki helanın pis kokusu sebebi ile oturulamayacak haldedir. Alt kısmı ise bu kadar kalabalık için kâfi gelmiyor. Kâfi gelse dahi insanın ruhunu sıkıyor.

İşte bütün bu sebeplerle denize olan ebedi sempatimizi ilave edersek Moloz mevkiindeki faaliyetin ne kadar isabetli olduğu kendiliğinden tezahür etmiş olur. Trabzon’un denize kavuştuğu gün hakiki hüviyetini bulmuş addedilir.”

 

HAYAL KIRIKLIĞI

 

Yazımızın manşetinde “Sahil Yolunda ki Hayal Kırıklığı” dedik. Zira Trabzon’un 1941 senesindeki bu planlamalardan beklediği faydaların önemli bir kısmı görülememiştir. Hele ki “Trabzon’u tarihi kıymetinden fedakârlık yapmayarak modern bir şehir kurma” fikri asla gerçekleştirilememiştir.  Örneklerini 2,5 yıldır sayfamızda verdiğimiz gibi şehrin tarihi dokusu asla dikkate alınmamış, yöresel mimarimize dikkat edilmemiş ve kadim Trabzon şehrinin alametifarikalarından birçok yapı ve yerleşim moderniteye veya ranta  kurban olup gitmiştir.

 

Sahil yolu mecburen kumsallar üzerinden geçirilmiş, deniz kenarında yapılan 5,5 metre genişliğindeki kaldırım, daracık kumsal ve belediyenin sahilde ilk inşa ettiği Moloz gazinosu yukarıda belirtildiği gibi Trabzon’u Dünyanın en cazip şehirlerinden biri haline maalesef getirememiştir.

Hele 1942 senesinde Mahmut Muammer Yarımbıyık’ın belediye başkanlığında yapılan Moloz gazinosu bir türlü çalıştırılamamış, elden ele dolaşıp gitmiştir. Konunun devamını merak edenleri Ortahisar Belediyesi kültür yayını olarak basılan ARŞİVDEKİ TRABZON adlı kitabımıza havale ediyoruz.

Trabzon’da yaşı müsait olanlar, 1941’den 2005 senesine kadar yapımı tamamlanan tüm sahil yollarının sadece ulaşımı kolaylaştırdığını ancak denizle şehir arasına engel çektiğini bilirler.

Fakat sahil yolunun hep olumsuzluk doğurduğunu söyleyemeyiz. Zira o günlerden bugüne sahil yolu kuzey cephesinde meydana getirilen  yürüyüş yolları ve gazinoların şehir halkını sahile çektiğini biliyoruz. En son yapılan sahil yolundan sonra kumsallar dolgu ve yolun altında kalıp denize girilebilecek alanlar yok olsa da oluşturulan yeşil alanlar, yürüyüş ve bisiklet yolları hele son dönemde yapılan Ganita–Faroz Rekreasyon projesi Trabzon sahilini bambaşka bir kullanım yoğunluğuna sokmuş, şehir sakinlerini sahile akın ettirmeyi başarmıştır.