1930’lu 40’lı yıllarda gazete arşivlerinin tozlu sayfalarında eski Trabzon’u anlatan keyifle okunacak nice yazılar var. Bunların saklı bir hazine gibi oralarda durmasına gönlümüz razı olmuyor. O yüzden o yazıların sahiplerini de anarak bugünlere taşıyoruz. Yine bunlardan biri kadim gazetecilerimizden Şevket Çulhaya ait olan ve 1940 senesinde yayımlanan “Değirmendere Koyunda Gece” başlıklı yazısını arşivden gün yüzüne çıkaralım istiyoruz:

DEĞİRMENDERE KOYUNDA GECE

detail-photo-fancybox-0

“Kışbaharının akşamları Değirmendere koyuna doyum olmaz; Kanboz burnundan rıhtım ağzına kadar uzayan tırtıllı sahiller, mehtaptan dökülen gümüş akıntıların parlak köpükleri ile yıkanır. Etrafın sükûtu (sessizliği) içinde üşüyen âleme sıcaklık, kararan geceye ziya (ışık)  serpen ay, içi ateş dolu bir fanus gibi yükseklerde gururla dolaşır. Bu dekor içinde ayrıca şu ifadeler var:

Zefanos sırtlarını kucaklayan alaca karanlıklar, yazdan kalan son hatıralar üstüne perde çekiyor. Üfleyen rüzgârın tatlı musikisi, meyilden inerek Değirmendere’nin çağlayanı ile bağdaştıktan sonra, baygın sularda gizlenen sevdayı ateşliyor.

Sessizlik içinde bu musiki ne kadar müessir; gümüşi tüllere bürünen sularda bir ürperme, bir sinir sarası seziliyor. Bütün geceyi mavi ışıklarla süsleyen mehtabın gururunu o kaybolduktan sonraki üzüntü ile anlıyoruz. Nerede biraz evvele ait renkler, kaynaşma, oynaşmalar ve esrarlı âlem. Şimdi her yer bir renge sarılı, göz daldığı ufuktan karanlığa düşüyor. Karanlık sahiller yetim sükûtuna (sessizliğine) daldı. Deniz ağlar gibi çağlıyor. Gökte yıldızlar söndü: Gece. Bu koyu seyirde hem zevk hem keder var.”

KAMBOZ BURNU/ KAMBOZ ÇAYIRI NERESİDİR?

detail-photo-fancybox-1

RESİM: Kamboz burnu ve Kamboz çayırı (Foto: Av. Zafer Duran)

Yukarıdaki yazıda bugün kullanmadığımız iki kelime ile karşılaşıyoruz. Birisi “Kışbaharı” diğeri KanbozBurnu’dur. Şevket Çulha’nın kışbaharı dediği, aylardan Kasım ayıdır. Bugün dahi Trabzon’da Kasım ayında kış tüm heybetiyle ile görünmez. Hatta bastırma sıcakları ile tam bir bahar havası yaşatır insana. Yaz aylarında sisli puslu olan yaylalarımızın havası bile pırıl pırıl olur. Yazarın kışbaharı demesi de bu yüzden olmalı.

BILDIRCIN AVININ EN REVAÇTA YERİ

KanbozBurnu ise bugün sadece ihtiyar delikanlıların hatırladığı bir yer adıdır. Nitekim o yörenin eski sakinlerinden Hakkı Bozkaya’ya (82) müracaat ettiğimizde, Bozkaya, bugünkü havaalanı pistinin bulunduğu yere eskiden Kanboz çayırı dediklerini nakleder. Hatta der ki Trabzon’da o yıllara bıldırcın avcılarının en revaçta yerlerinden biriKanboz çayırı idi. İkincisi neresiydi?Diye sorduk: “Boztepe” dedi.

detail-photo-fancybox-2

RESİM: Hakkı Bozkaya anlatıyor

Bozkaya’nın anlattığına göre bu alana eski YSE,  Bölge Müdürlüğü yapmak için talip olmuşsa da başarılı olamamışlar. Yeni nesil bir zamanların en önemli kuruluşlarından YSE’yi hatırlamaz. Kırsal alanlara yol, su ve elektrik getiren bu kurum,Toprak Su ile Toprak-İskan Müdürlükleriyle birleştirilerek 1984 senesinde kapatıldı;adı Köy Hizmetleri oldu. Köy Hizmetleri Müdürlüğü de2005 senesinde kapatıldı;adı İl Özel İdaresi oldu.2014 senesinde Trabzon büyükşehir yapılınca İl Özel İdaresi da kapatılıpbelediyeye devredildi.

Bugün Trabzon’da ilçeleri bilmiyorsam da merkezde hala üzerinde YSE yazan bir çeşme olduğunu söyleyelim. Yüzüncü Yıl Parkının içerisinde. Hatıra olarak öylece duruyor.

Neyse biz yineGamboz mevkiine gelelim;Bozkaya’nın anlattığına göre bugün havaalanının batısındaki futbol sahasının olduğu çöküntü alanda eskiden Gamboz çayırı tatlı bir meyille denize ulaşırdı. Sonra Trabzon limanı inşaatı için buradan taş alınınca burası burun haline geldi. Yine Bozkaya pazar günü denildi mi Trabzonlu ailelerin birçoğu erzaklarını alarak HosmevkiindekiGamboz çayırına pikniğe gittiklerini söyler.

detail-photo-fancybox-4

Trabzon yerel tarih araştırmacılarından (Trabzon’dan Esintiler Gurubu yöneticisi) Av. Zafer Duran, alanın doğru isminin Kanboz değil Ganboz olduğunu belirtir. Rum dilinde Kampoz’un ova anlamına geldiğini söyler.

detail-photo-fancybox-5

RESİM: Av. Zafer Duran

Duran’ın aktardığına göre “Ganboz’un denize birleştiği yer yani şu anda havalimanının batısında kalan kayalık (Şimdi orada futbol sahası var) Trabzon limanı yapılırken taşocağı olarak kullanıldı. Buradan limana kadar bir dekovil hattı döşenerek taşlar bununla nakledildi.İşte o kayalık çıkıntının olduğu bölge Ganboz burnudur. Çok büyük bir burun olmadığı ve hemen doğusunda havalimanının denize çıkıntı yaptığı yerdeki Kupsi burnunun adeta gölgesinde kaldığı için haritalarda geçmez.Biraz daha doğuya gidersek Havalimanının bittiği yerdeki dereden başlayarak daha doğuda Petrol depolarının bulunduğu bölgedeki büyük burunun adı KOVATA/GOVATA Burnudur.

detail-photo-fancybox-6

RESİM: Liman yapılırken

Yani Yomra ile Trabzon arasındaki sahada 3 tane burun vardır. Bunlardan Ganboz’u daha çok 60-70 yaş üzeri olanlar bilir. Kupsi’yi Trabzon seyahatnamelerine meraklı olanlar ve KovataBurnunu ise benim yaşımdakilerden başlayarak daha büyük olanlar bilir.”

KAMBOZ’A NE OLDU?

Kamboz çayırı ile ilgili Trabzon’un ilk şehir tarihi yazarlarından Şakir Şevket (Ö. 1878) Yomra nahiyesine bağlı Hos köyünde Kanboz çayırı adı ile anılan ve babalarından yedi erkek kardeşe kalan bir araziden bahseder. Kardeşler, bu araziyi pay edemedikleri için devlete bağışladıklarını ve Tanzimat’a kadar araziden biçilen çayırın devlet hayvanlarına yedirildiğini söyler.

Peki, bu Kamboz’a ne oldu? Trabzon Büyükşehir Belediyesi’nin eski meclis arşivine yansıyan bilgiye göre de İl İdare Kurulu 24.06.1949 tarihinde uçak alanı inşası için Hos köyü civarında, Kanboz mevkiinde muhtelif şahıslara ait gayrimenkullerin kıymet takdirleri yapılmıştır.  Yani eskilerin Kanboz çayırı oldu Trabzon Havalimanı.

detail-photo-fancybox-7

RESİM: Havaalanına dönüştürülen Kanboz çayırı

Sayfanın girişinde hazır Şevket Çulha’nın edebi bir dille yazdığı yazıyı aktardık, o zaman onun şair yönünü de ortaya çıkaran şiirini yayınlamadan geçmeyelim:

detail-photo-fancybox-8

RESİM: Gazeteci Şevket Çulha (1911-1996)

KOŞMA

Adına bir mısra yazmak için ben,

Yüzyıllar düşünsem, azdır sanırım!

Bir garip rüzgârdır içimde esen,

Eğilen gönlümü sazdır sanırım!

 

Hayalin, ufkumda bir şafak gibi!

Şen sesin, çöllerde bir kaynak gibi,

Eline düşmüşüm bir yaprak gibi,

Bununçün hazanı yazdır sanırım!

 

Mesut ol, gördükçe perişan beni,

Mecnunun izinde mecnun san beni,

Hicrandan hicrana koşturan beni

Halindeki renk renk nazdır sanırım!

ÇULHA 1940

detail-photo-fancybox-9